Üzerinde yaşadığımız dünyadaki nüfusu içinde bulunduğumuz yüzyılda da artış göstermektedir.
Günümüzde dünya yüzeyinde hidrolojik döngünün ürettiği tatlısu miktarının 50 yıl önce neyse yine o miktar olduğu ve tahminlere göre muhtemelen 50 yıl sonra da aynı olacağı yönündedir.
Dünya yüzeyinde sahip olunan doğal sistemlerin sabit olmasına rağmen insan nüfusu artış göstermektedir. Bu çerçevede ülkemizde her yıl 1,5 milyon yeni insana aş, iş, barınma sağlanması mecburiyeti vardır. Nüfus sayısal olarak arttıkça sabit olan doğal kaynaklardan kişi başına düşen miktarda meydana gelen azalma sadece yaşam kalitesini değil, yaşanan hayatın kendisini de tehdit ediyor. Dünya’da toprak ve su hayatın her safhasında, hatta ölümde bile kullanılması zorunlu, sunisi yapılamayan ve yerine ikamesi mümkün olmayan olmazsa olmaz kıt kaynaklardandır. Topraksız bir tarım, topraksız bir hayat düşünülemez. Ölümüz için de, dirimiz için de toprağa ihtiyaç vardır. Bir santimetre kalınlığındaki toprak milyonlarca yılda oluşmaktadır.
Toprak canlı bir varlıktır. Öyleyse canlı muamelesi görmelidir. Her canlının ihtiyaç duyduğu hava, su, bakım, beslenme, korunma, ve sevgi’ye toprağın da ihtiyacı vardır. Bir avuç toprak içinde Dünya’daki tüm insanların sayısı kadar canlı organizmanın bulunabileceği unutulmamalıdır. Bu mikroorganizmalar toprağın mimarları, karın tokluğuna çalışan işçileridir. Toprakta bulunan ve gözle görülemeyen bu mikroorganizmaların faaliyetleri sonucunda organik madde parçalanmakta ve humus dediğimiz şekle dönüşmektedir. Humus ise toprağın besin deposudur, kileridir, toprağın doğal verimliliğinin en büyük kaynağıdır.
Verimde sürekliliği sağlamak, toprakların yapısını korumakla mümkündür. Hasat artıklarını yakmak suretiyle yoketme, fiziksel verimliliğin yanısıra besin elementi kayıpları nedeniyle tarım arazilerinin kimyasal verimliliği olumsuz yönde etkilenmektedir. Yakma işlemi sonucunda besin elementlerinin çok büyük bir bölümü topraktan uzaklaşarak tarımın elinden çıkmaktadır. Çevre ve atmosfere dağılarak ekolojik dengeyi de olumsuz yönde etkileyen bu elementlerin gübre oarak parasal değeri çok büyük rakamlarla ifade edilmektedir.
Anız ve hasat artıklarını yakmanın çevre ve insan sağlığına etkilerinin araştırıldığı çalışmalardan elde edilen bulgular hepimizin düşünmesini sağlayacak niteliktedir. Organik kökenli maddelerin yanması soncunda açığa çıkarak atmosfere karışan çeşitli kimyasal gaz ve bileşikler, atmosfer tabakasının bileşimini, canlı yaşamı yönünden olumsuz etkilenmektedir. Yerküre üzerinde farklı orijinli organik kütlelerin yanması sonucu atmosfere karışan karbon miktarının büyük kısmı hasat artıklarının yakılmasıyla açığa çıkan karbon oluşturmaktadır. Hasat sonrası toprağa karıştırılan anız ve samanların bir sonraki ürün için yapılacak toprak hazırlama işlemlerinde sorun oluşturmaması ve ürünün çimlenme, büyüme ve gelişmesini olumsuz etkilememesi için artıkların ufak ufak parçalanarak toprakta mikroorganizmalarca en kısa sürede çürütülmeleri sağlanmalıdır.
Anızın, yakmak suretiyle çok kolay, çabuk ve masrafsız olarak yok edilmesinin sebebi; böcek ve diğer zararlılar ile çeşitli hastalıkların azaltılması, toprak işlemede kolaylık sağlaması ve daha yüksek verim beklentisidir. Bazı yararlar beklenilerek anız yakmanın olumlu etkileri yanında pekçok olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Anız yangınlarıyla toprak için çok önemli olan organik madde yokedilmektedir. Organik maddenin yokedilmesi ile de toprağın su tutma kapasitesi ve havalanması olumsuz etkilenmiş olur.
Anız yangınları biyolojik mücadelede büyük önem taşıyan bazı canlı türlerin azalmasına da sebep olmaktadır. Biyolojik mücadelede faydalı olan birçok faydalı böcek tarla sınırlarında, yol kenarlarında, çalılıklarda yaşamaktadır. Anız yangınları sonucu bu alanlar yandığında biyolojik mücadelede faydalı böcekler de yanmaktadır. Bunun yanında gelin böceği gibi fare yiyen yılanlar vb faydalı canılılarda zarar görmektedir.
Üretimde küçük bir kolaylık sağlamak uğruna hasat artıkları ve anızları yakmanın tarımsal yönden savunulacak fazlaca bir yönü yoktur. Kültür topraklarının verimliliğini korumak ve bunu sürekli kılmak, anız ve sap gibi organik artıkları yakmak yerine, toprağa kazandırmak ve toprak içindeki canlı yaşamı destekleyici önlemler almakla mümkün olacaktır.
Ülkemiz gibi topraklarının çoğu organik maddece fakir ve topografyası erozyona müsait olan yerlerde anızlar katiyen yakılmamalıdır.
Bu amaçla toprağın fakirleşmesine, gelecekte çoraklaşmasına ve verim kayıplarına neden olarak büyük zararlara yolaçan anız yakma ilimiz Mahalli çevre Kurulu’nun 14.06.2005 tarih ve 2005/06 nolu Kararı ile bu yıl da yasaklanmıştır.
Unutmamalıyız ki, bu topraklar bize atalarımızdan miras değil gelecek kuşakların emanetidir.
Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!