Hepimiz Bir Şeyleri Özlüyoruz

Günümüzde ,
-          Kimimiz çocukluğumuzdaki çelik çomak oynamayı
-          Kimimiz bez bebeği ve bezden yapılan topu
-          Kimimiz eski domateslerin tadını, ağızdaki sulu aromasının arıyoruz.
 Ama bunları geriye getirilebilir miyiz ?


Geçenlerde bir televizyon programını izliyordum. Bir sayın Profesör çıktı. Halka sesleniyor. Sakın ha günümüzde yetiştirilen sert , dayanıklı, susuz hibrid  domates ve benzeri sebzeleri, özellikle serlerde yetiştirilenleri yemeyin. Dolaplarınızı karıştırın, domates tohumlarını bulun ve ekin, o sulu, tadı hoş gelen domatesleri yiyin.

İlk bakışta bu söylenen söz, bize doğru gibi geliyor. Ancakdünün ve bu günün yaşam koşullarını düşünerek konuyu tartışırsanız, o doğrugibi gelen şeylere dönüşümün çoğu zaman imkansız olduğunu görürsünüz.

Peki neden ?

Benim çocukluğumda erkek çocukları içine iç lastiğikonup şişirilen, ağzı iple bağlanan, meşinden yapılmış futbol topunu dahi çoğukez bulamazken, günümüzün toplarını bulması olanaksızdı. Hatta o zamanlarpahalı olan lastik topları bile alamazdık. Ya kağıt yada bezleri sararak veiple bağlayarak yapılan toplarla mahalle arasında, yolda futbol oynardık.Günümüzün oyuncakları olmadığı için, bir konserve kutusunu belli bir uzaklığa,çizilen bir daire içine koyar, sonra taşla kuka dediğimiz o teneke kutuyuvurmaya ve daire içinden çıkarmaya çalışırdık, çelik çomak oynardık. Kızçocukları ise, bez bebekle evcilik oynardı. Hatırlıyorum, anne ve babalarımızınbile gece geç vakitlere kadar sokak lambaları altında bizimle saklambaç, körebe oynadıklarını.

Şimdi sinema, tiyatro, televizyon, bilgisayar veçeşitli eğlence araçlarının, mekanlarının bolluğunda ve mahalle aralarındakiyollarda yüzlerce vasıta arasında, o eski günlere dönmek ve yollarda top,saklambaç, kör ebe oynamak mümkün mü ?

Bizim konumuz sebzeler olduğu için, bu konuya dönelim.

Peki şu anda özlediğimiz o eski meyve ve sebzelere neoldu ? Onlar neden kayboldu ?  Onlarıbulsak tekrar yetiştirmemiz mümkün olur mu ?

Eskiden ulaşım olanaklarının azlığı, yetiştirilenürünlerin ancak mahalli pazarlarda satılmasına olanak sağlıyordu. O yörehalkına yetecek kadar üretiliyor, hasat edilir edilmez en yakın pazara , manavayollanıyor, hatta bahçesinde direkt satılıyordu. Bunlar kısa sürede pazaraçıktığından, tam olgunluğu almış, dalından kopmuş, körpe, taze ve lezizoluyordu. Ama teknoloji gelişti, hava, deniz ve karayolu ulaşımı neredeyse ağşeklini aldı. Çok uzak yerlere bile gitmek mümkün oldu. Eskiden köyden şehrebile eşek, at sırtında veya at arabasıyla bir günde gidip gelinirken, günümüzdeinsanlar diğer illerimize, hatta Türkiye’den Avrupa’ya, yani bir ülkedendiğerine öğlen, akşam yemeği için  gidipgelir oldular. Böyle bir yaşamda ürettiğimiz ürünlerde, istesek de istemesek debir farklılaşmanın meydana gelmesi zorunlu hale geldi. Çünkü, eskidenbünyesinde %80-85 su bulunan o özlediğimiz olgun domatesleri ve diğerleriniyakın bir yol sonrası pazarlarda satmak, birkaç gün içinde tüketmek bir sorunyaratmıyordu. Ulaşım kolaylaşınca, üretilen ürün miktarı ve talep artınca, fazlaürünün satılması için uzak pazarlara yollanması zorunluluğu ortaya çıktı. Ozaman olgun ve sulu bu ürünler, uzun yol sırasında, dayanıksız olduğundanezildi, bozuldu ve satış özelliğini kaybetti. Bu durumda yapılacak şey, uzakpazara sevk edilecek ürünleri, erken, tam olgunlaşmadan, hasat edip pazarayollamak ve aynı zamanda yola dayanıklı ürünleri bulup, bu ürünleri yetiştirmekmecburiyeti ortaya çıktı. Böylece tarım uzmanları tarafından ürünlerin dayanmagücünü artırmaya, pazarda satılma süresini, raf ömrünü  uzatmaya dönük ıslah çalışmaları vearaştırmaları yapıldı.

Diğer taraftan, dünya nüfusu hızla artıyordu. Eskidenyetiştirdiğimiz ürünlerin (köy çeşitlerinin) birim alandaki verimleri düşüktü. Örneğin, tarla domateslerinden dönüme1-3 ton arasında ürün alınabiliyordu. Bu yetiştirilen domatesler mahalliyetiştiricilerin küçük işletmelerinde üretilip, yöre pazarının gereksinmesikarşılanıyordu. Pazar genişleyip hem yurt içi ve hem de yurt dışı pazarlarıaçılınca, dönüme 1-3 ton ürün veren çeşitler artık yeterli olamamaya başladı.İşte bu durumda yine bitki ıslahı üzerinde çalışanlara yeni bir görev dahadüştü. Birim alandan yüksek ürün veren çeşitleri ıslah etmek. Bu ıslahçalışmaları ve yetiştirme tekniklerinin geliştirilmesiyle, şimdi tarladomateslerinde dönüme verim 10-20 tona, sera çeşitlerinde 30-40 tona kadarçıktı.

Eski domateslerde daha çok, yeni bulunan domatesçeşitlerinde bile türlü hastalıklar ortaya çıkıyordu. Bu hastalıklara karşı dadayanıklı çeşitlerin bulunmasına gidildi ve dayanıklı çeşitler yetiştirildi.

Konuyu domatesi alarak incelediğimizden,yetiştirilecek yeni domates çeşitleri günümüz koşullarında yola dayanıklı, rafömrü uzun, gösterişli  ve birim alandanfazla ürün veren, hastalıklara dayanıklı çeşitler olmalıydı. Bu bakımdan bu günhasret duyduğumuz o eski domates çeşitlerini artık yetiştirmemiz olanaksız veonlar yerlerini ister istemez yukarıda tanımını yaptığımız domates çeşitlerinebıraktı.

Çeşit ıslahı yanında üretim teknikleri de değişti.Eskiden küçük işletmelerde farklı çeşitler az az üretilirken, büyükişletmelerde pazarda devamlılığı ve bir örnekliği sağlamak üzere tek birçeşidin kütle üretimini yapacak sistemler geliştirildi.                     

Eskiden sadece dışarıda tarlada, mevsimin uygun olduğuzamanlarda yazlık ve kışlık sebzelerin üretimi yapılırken, sonradan  vaktinden önce ve sonrasında turfandayetiştiricilik başladı. Bunu, mevsim dışı örtü altında serada yetiştirmesistemleri izledi. Böylece yazlık ve kışlık sebze düşüncesi ortadan kalktı. Hersebze yılın her ayında bulunur hale geldi. Mevsim dışı üretimde ürün alabilmekiçin, bitki yetiştirmede bazı bitki büyümeyi ve meyve vermeyi düzenleyenkimyasal maddelerin kullanılması zorunlu hale geldi. Çünkü bir domates bitkisisıcak mevsim sebzesidir. Yaşamı ve meyve vermesi için sıcak ve bol ışıklı birortam ister. İyi bir yaşam için sıcaklık derecesi 4-35 tir. Meyve verimi içinbu 15-25oC arasındadır. Sıcaklığın kış aylarında düşmesi ve 15oC’ninaltına inmesi durumunda giderek çiçeklenmesi, çiçek organlarının oluşması,döllenmesi sırasında anormallikler medya gelir. Çünkü bu sıcaklıklarda bitkiiçindeki çiçeklenmeyi ve organ oluşumunu ortaya çıkartacak bitki büyümesinidüzenleyici maddeler (hormonlar) teşekkül etmez, ürün alınamaz. Kapalıortamlarda sıcaklığı artırmak üzere 20-25oC ye kadar ısıtmak ve ışıkmiktarını 7500-10000 lux’e yükseltmek için ışıklandırma yapmak gerekir. Bunlaryapılırsa, yine yaz aylarında olduğu gibi kimyasal uygulama yapılmadan ürünalınır. Ancak bu türlü yetiştiricilik çok büyük bir maliyet ortaya çıkartır vedomatesin fiyatını çok yükseltir. Bu ürünün pazarda alıcı bulması zorlaşır vesatış şansı kaybolur. O zaman serada düşük sıcaklıkta yetiştirilecekdomateslerden ürün almak için, düşük sıcaklıklara dayanıklı domatesçeşitlerinin ıslahı yapılmıştır. Ancak bu da belli derecelere kadar mümkünolmuş ve yine sorun çözülememiştir. İşte bu anda, birçoklarımızın hormon olarakadlandırdığı, bitki büyümesini düzenleyen kimyasalların kullanılması ortayaçıktı. Esasında bu kimyasalların bir çoğu uygun koşullarda bitki bünyesindedoğal olarak meydana gelir, çiçeklenmesini ve meyve vermesini sağlar. Öyleysebiz düşük sıcaklıklarda bitki bünyesinde oluşamayan bu kimyasalları, onlarınbünyesinde oluşan doğal miktarlar seviyesinde dışardan bitkiye uygulayacakolursak, onları yine çiçeklenir ve meyve verir hale getirebiliriz. Sanırım bende dahil hiçbir kimsenin bitkilere bu şekilde hormon uygulamasına karşıçıkacağını sanmıyorum. Bu uygulama yapılmış bitkilerin tüketilmesinde insansağlığı bakımından da sakınca yaratacağına ihtimal vermiyorum.

Peki günümüzde neden kimyasal kullanımına karşıçıkılıyor. Esasında herkes yediği ürünlerin sağlıklı olmasını, tükettiğimizzaman sağlığımıza zarar vermemesini ister. Atılan kimyasallar bitki üzerindebirikir ve atık madde olarak kalırsa, doğal olarak bu bitkiler tüketildiğinde,o maddeler bize geçer ve sağlığımızı kötü yönde etkiler. Hatta kanserojen etkimeydana getirerek, anormal doğumlara ve ölümlere yol açar. Bitkiler üzerindekimyasalların birikmesi değişik durumlarda ortaya çıkar. Genelde bitki üzerineatılacak kimyasalların insana zarar vermeyecek şekilde imal edilmesineçalışılır. Kimyasalların bitki üzerine atıldıktan belirli süre sonraparçalanması yok olması istenir. Yetiştiricinin, bitki üzerine attığı kimyasalmadde parçalandıktan sonra ürününü hasat etmesi gerekir. Ayrıca kimyasallarınkullanım sırasında, bitki bünyesine ihtiyaç olacak dozları atması gerekir, yanidaha fazla ürün alacağım diye yüksek dozları kullanmaması, uzmanlarca önerilendozları kullanması gerekir. Başka bir değişle kontrollü bir üretim yapmasıgerekir. Eğer bu koşullar yerine getirilirse ki, bir çok ülkedeuygulanmaktadır, kimyasal uygulama yapılmış bitkilerin tüketilmesinde birsakınca ortaya çıkmaz. Bir başka yazımda da belirtmiştim, çocuğu olmayan anneve babaya (bunları bitki olarak kabul edersek) kimyasallar ilaçlar verilerekyapılan tüp bebek (bebeği de domates meyvesi olarak alırsak) şekli, bitkilereuygulanan kimyasallarla eş değerlidir.

Aradaki fark nedir ?

İnsanlarda kimyasal madde uygulaması baştan sona kadardoktor kontrolünde belirli zamanlarda, sağlığa zarar vermeyecek belirlidozlarda yapılmasıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, eğer bitkilerde dekullanılan kimyasallar belirli dozlarda ve belirli zamanlarda kontrollü olarakyapılır  ve karantina zamanına uyulursahiçbir sakınca yaratmaz. Ancak özellikle yurdumuzda yetiştiricilerin büyük birçoğunluğunun eğitim düzeyleri yeterli olmadığı için, iyiyi ve kötüyü ayırtedemediklerinden uygulama yaparken doz miktarına, zamanına uymadıkları, yüksekdozlar kullandıkları ve karantina zamanını dikkate almadan hasat yaptıklarıgörülmektedir. Bu da, ister istemez üretilen ürünlerin insan sağlığına zararlıhale gelmesine sebep olmaktadır. Yani ülkemizde kontrolsüz bir üretim şekli vardır.Son yıllarda organik tarıma başlandı ve devlet tarafından her türlü denetimininyapılmasına çalışılıyor. Bu tarım şeklinde kontrol yapılması mümkün oluyorsa,klasik tarımda da kontroller, denetimler yapılabilir, sağlıklı ürünyetiştirilebilir. Bu durum Tarım Bakanlığı tarafından, bitki yetiştiriciliğindesatılan kimyasalların, ilaçların ve gübrelerin miktarlarının denetime tabitutulması, reçeteye bağlanması, uygulama yapılış şeklinin, dozlarının vekarantina zamanını denetlenmesi, hasat edilen ürünlerde atık madde kalıntısınınolup olmadığının tespit edilmesi ve kontrol altına alınması gerekir. Usulsüzhareket eden yetiştiricilere kanuni yaptırımların uygulanması ve hatta üretimizni verilmemesi gerekir.

İnsan sağlığında, bir çoğumuz fosfor, potasyum, çinko,bakır, demir, mangan, magnezyum, kalsiyum v.s gibi kimyasal maddeleri doktortavsiyesinde ilaç olarak kullanıyoruz. Aynı şekilde bitki yetiştirirken de bumaddeleri bitkilere gübre olarak veriyoruz. Çünkü bu maddeler gerek insansağlığı gerekse bitki sağlığı bakımında yaşamın vazgeçilmez maddeleridir. Eksikolmaları durumunda hem insanlarda hem de bitkilerde çeşitli hastalıklar ortayaçıkar. Şimdi birçokları, insanlar ve bitkiler için bu maddelerin besin ve gübreolarak verilmesine karşı çıkıyor. Kimyasalları besin veya gübre olarakkullanmayın, bunları organik olanlarını kullanın diyorlar. Ancak unutmamakgerekir ki ister besin isterse gübre olarak bu maddelerin organik olanlarını dakullandığımız zaman yine belirli zamanlarda ve dozlarda kullanmamız gerekiyor.Örneğin, şu anda birçok insan kontrolsüz olarak çeşitli doğa bitkilerinialternatif olarak  kullanıyor. Ancak bumaddelerin ne dozda ne zaman alınacağını iyi kontrol edemiyor. Bir tedaviamacıyla kullanılan bitki suyu, bu sefer başka bir hastalığın veya arazınvücutta çıkmasına neden oluyor. Her hangi bir bitkinin suyunu veya yağınıkullandığında, rahatsızlığını belki giderebiliyor. Ancak dozunu iyi ayarlamazve uzun bir süre bunu kullanırsa, bu sefer başka bir rahatsızlığın veyetmezliğin ortaya çıkmasına neden oluyor. Ayrıca çeşitli otları bilinçsizşekilde kullanırken alerji ve sebebi belli olmayan ağrılı hastalıklara  maruz kalınabiliyor. Doktor tavsiyesinde birısırgan otu, tedavi edici iken, bilinçsiz kullanımda insanı zehirleyen birbitki olabiliyor. O zaman ortaya bir gerçek çıkıyor. İster kimyasal ve isterseorganik maddelerin kullanımında kontrollü kullanma söz konusu oluyor. İkisindede kontrolsüz kullanma hastalık ve rahatsızlıkları ortaya çıkartıyor. Bubakımdan kimyasalların yani gübre ve ilaçların kontrollü kullanılmasıdurumunda, bu kullanımla yetiştirile bitkilerin insan sağlığına zararlı olmasıda beklenemez. Çünkü bitkilerde gübre, ilaç kullanımı 1700 lü yıllardan beriyapılmaktadır. Peki son yıllarda artan hastalıkları sadece klasik tarım yaparakyetiştirdiğimiz ve yediğimiz bitkilere bağlamak doğru olur mu? Hava kirliliği,hayat şartlarının zorluğu, stres ve diğer bir çok faktörü neden hiç düşünmüyorve tepki vermiyoruz?                        

Genelde bitkilerin çoğaltılmasında kullanılan tohumbir döllenme sonucu ortaya çıkar. Döllenme (ister kendine isterse yabancıdölleme olsun) bir noktada bir melezlenme olayıdır. Basit bir anlatımla eğerbir melezleme (genelde yabancı dölleme ile yani farklı karakterdeki bitkilerarasında) yapılır ve bu melezleme sırasında ortaya çıkan bir çok karakterarasından üstün vasıflı döller seçilir ve bunlar üretime alınırsa, yapılan buolaya hibritleme ve elde edilen çeşitlere de hibrid çeşit denir. Şimdi bazıkişilerin televizyonlara çıkıp aman ha hibrid çeşitleri yemeyin, eskiatalarımızın çeşitlerine dönün diyenlere sormak gerekir. Neden ? Doğadamelezlemeler kendiliğinden meydana gelir ve bazı bitkilerin nesilleri idame ettirmesiiçin melez olmaları ( lahanaların yabancı döllenmeleri gibi) gerekir. Aksihalde birkaç kez kendine döllenen bu çeşitlerin ileriki nesillerinde bozulma vedejenerasyon meydana gelir. Melezleme aynı zamanda değişik çeşitlerin ortayaçıkmasına yardımcı olur. Melezlemede farklı çeşitlerin ortaya çıkması, onlarıngenetik yapılarının değişmesiyle, yani kromozomlar üzerindeki genlerde DNAdeğişimi ile olur. Bunun dışında bir bitki büyürken hücre bölünmesi sırasındadışardan bir etki ile (bu tabiatta şimşek çakması, aşırı sıcak ve soğuk veyabir tahrip olayı, insan eliyle x ışınlarına tabi tutulmasıyla) olur. Biz bunamutasyon adını veriyoruz. Mutasyon, DNA ve dolaysıyla kromozom yapılarınındeğişimiyle meydana gelir. Yani genlerde oynama vardır. Dünyamız da bir çokseverek yediğimiz bitkiler bu yolla ortaya çıkmıştır. Günümüzde bazıaraştırıcılar daha da ileriye giderek, bitkinin genleri üzerinde oynayarak,yeni bazı karakterlerin ortaya çıkması üzerinde çalışmaktadır. Bu tipgenetiğiyle oynanmış bitkiler kullanıldığında, ilerde bu bitkilerinkullanılmasıyla iyi veya kötü ne gibi sonuçlar ortaya çıkartacağı henüz tamkesin bilinmemektedir. Ancak bu çalışmalar ile hibrid çalışmalarınıkarıştırmamak gerekir ki, bir çok kişi şu anda bunu karıştırdığı için hibridçeşitlerin yenmemesi gerektiğini ileri sürüyor. Nasıl atomun parçalanmasısonucu, yapılan atom bombası insanlığı yok eden kötü sonuçlar verdiyse, insansağlığı bakımından diğer alanlarda kullanılması da o kadar faydalı oldu.Genleri ile oynanmış bitkiler, insan sağlığına hizmet yönünde devreyesokulursa, belki bir çok faydalı farklılıkları yakalaya biliriz. Bunubaşkalarına zarar vermek üzere bir nevi silah gibi kullanıma sokarsak o zamanbu çalışmanın atom bombasından farkı kalmaz.

İlaç kullanmadan bitki yetiştirmek, ortaya çıkanhastalık ve zararlılara karşı o bitkilere daha fazla dayanıklılıkkazandırılmasına ve diğer alınacak kültür tedbirlerine bağlıdır. Dayanıklılıkdaha çok doğada tabii olarak yetişen bitkilerin genetik yapıları içindebulunur. Ancak bu dayanıklılığa sahip bitkilerin çoğu kez verim ve kaliteyönleri düşüktür. O zaman güzel kaliteli ürün veren, ancak hastalık vezararlılara dayanıksız kültür çeşitleri, doğadaki bu hastalık ve zararlılaradayanıklı çeşitlerle melezlenir ve doğa çeşidinden kültür çeşidine dayanıklılıközelliği aktarılır. Yani yine bitkilerin genleriyle oynanır. Günümüzün hibridçeşitleri bu özellikte olan çeşitlerdir. Şimdi bunları kullanmayın diyebilirmisiniz! Açlıktan kıvranan binlerce insanın doyurulması sorun olan dünyamızdaverimi yüksek, hastalıklara dayanıklı hibrid çeşitleri kullanmayın demek doğruolur mu? Atalarımızın düşük verimli, kaliteli çeşitlerini tavsiye etmekmantıklı mı? Eski bol su içeren, yola dayanıksız domatesleri yetiştirmek ancakamatör yetiştiriciler için amaç olabilir. Tarımı ticari kazanç olarakkullandığınızda, verimi yüksek, yola dayanıklı çeşitleri kullanmaya mecburunuz.İşte o eski çeşitlerin yola dayanımlarını arttırmak üzere yapılan çalışmalarsonucunda su oranı düşük, et yapısı kaba domatesler ortaya çıktı. Eskidenaldığınız domatesi bir hafta bile buz dolabında saklayamazken, şimdi 10-20 günhem de dışarıda saklamanız mümkün. Şimdi birçok alışkanlığımızı nasıl terkedemiyorsak, yola dayanıksız eski çeşitlere dönmemiz ticari kazanç bakımındanmümkün olur mu.

Yine bazı kişiler serada üretilen ürünleri yemeyindiyor. Dünyada nüfusun büyük bir bölümü açlıktan ölürken, senenin her anınıdeğerlendirip ürün miktarın arttırmak, mevsimlere bağlı kalmadan ürünyetiştirmek anlamına gelen bu yetiştiricilikten elde edilen ürünleri yemeyindemenin mantığını anlamak mümkün değil. Ayrıca bu işi yapan binlerce aileningeçim kaynağını ortadan kaldırmak doğru mu? Söylenen her sözün sonucunu nereyeuzanacağına dikkat etmek gerekir. Sadece insan sağlığını düşünmek,  gübre ve ilaç kullanılarak yapılan klasiktarıma ve kapalı alanlarda yetiştiriciliğe karşı çıkarak bunlara boykot çağrısı yapmak, binlerceinsan aç iken mantıklı mı? Burada organik tarım konusuna dönersek, hiçbiritiraz yapmadan organik tarımın yapılmasını bazı şeyleri göz ardı etmeden ençok isteyenlerdenim.

Toprak üstünde organik tarım yapılıyor. Acaba bu tarımtam anlamıyla organik tarımı içeriyor mu ?. Toprak nedir ? Yüzde 90-95inorganik madde , % 5 organik madde, hava ve su karışımından ibarettir ve ayrıca içinde çeşitlibüyüklükte  canlılar bulunur ( dahabilimsel tarif, toprak kitaplarında mevcut, burada olay basiteindirgenmiştir.). İnorganik maddelerin büyük bölümü ana kayalar, daha sonraparçalanmış taş, çakıl ve molozlar, esas toprak dediğimiz 2 cm den dahaküçük  parçalar olan kum, kil ve koloidalkile kadar uzanan gözle görülmesi zor olan parçacıklardır. Bu parçalar içindeDemir, bakır, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, mangan, sodyum, cıva,kobalt, arsenik v.s. gibi çok değişik elementler bulunur. Parçalar arasındairili ufaklı boşluklar bulunur. Bu boşlukları su ve hava doldurmuştur. Su iyibir eritken olduğundan, toprak içinde bulunan elementleri (koloidal maddeleri)eritir. Böylece toprak çözeltisi meydana gelir. Toprak çözeltisi çevrekoşullarına ve toprak yapısına göre farklılık gösterir ve durağan bir özelliğiyoktur. Toprak çözeltisiyle toprağın katı fazı arasında devamlı bir anyon vekatyon alışverişi meydana gelir. Katı fazdan toprak çözeltisine besin maddeleriolan kimyasal maddeler transfer olur. Eğer toprakta bu kimyasal besin maddeleriyeteri miktarda olursa dışardan hiçbir besin maddesi vermeden bitki yetiştirmekmümkün olur. Bitki suyla beraber bu maddeleri bünyesine alır. Bu maddeler bitkiyaşamı için mutlak olan besin maddeleridir. Eksik olmaları durumunda bitkilerdeçeşitli hastalık ve verim düşüklüğü meydana gelir. Ancak çoğu kez sadece toprakçözeltisindeki maddeleri kullanarak bitkileri yetiştirmek mümkün olmaz. O zamaneksik olan bu kimyasal maddeler toprağa dışardan gübre olarak verilir. Bumaddeleri, sadece  organik gübrelemeyaparak tamamlayamayız. Çünkü organik gübrelerin içeriğinde bu maddeler yeterikadar bulunmaz. Onun için dışardan kimyasal g&uu


Facebookta paylaş
Twitter'da paylaş
Google+'da paylaş!
Pinterest'te paylaş!
Yorum ekle

Yorum ekle

    • bowtiesmilelaughingblushsmileyrelaxedsmirk
      heart_eyeskissing_heartkissing_closed_eyesflushedrelievedsatisfiedgrin
      winkstuck_out_tongue_winking_eyestuck_out_tongue_closed_eyesgrinningkissingstuck_out_tonguesleeping
      worriedfrowninganguishedopen_mouthgrimacingconfusedhushed
      expressionlessunamusedsweat_smilesweatdisappointed_relievedwearypensive
      disappointedconfoundedfearfulcold_sweatperseverecrysob
      joyastonishedscreamtired_faceangryragetriumph
      sleepyyummasksunglassesdizzy_faceimpsmiling_imp
      neutral_faceno_mouthinnocent
Okunamayan kodu yenilemek için resmin üstüne tıklayınız